Marcus Aurelius

Marcus Aurelius, Stoacı felsefenin etkisini taşıyan, Yunanca yazılmış 12 kitaplık Ta eis Eauton (Kendi­me Düşünceler, 1974) adlı yapıtıyla ünlü Roma İmparatorluğu’nun Altın Çağı’ nın simgesi olmuş, 161-180 arasında Roma imparatoru (d. 26 Nis.an 121, Roma -ö. 17 Mart 180, Viyana ya da Sirmium, Panno­nia).

Marcus, Flavius hanedanı döneminde top­lumsal ve siyasal gücünü pekiştirmiş olan Roma’nın yeni egemen zümrelerinin ileri gelen bazı aileleriyle akrabaydı. İmparator Hadrianus, Commodus’tan sonra Titus Au­relius Antoninus’u evlat edinerek Antoni­nus Pius adıyla geleceğin imparatoru ilan etti. Antoninus, Hadrianus’un buyruğuyla Lucius Ceionius Commodus’un oğlunu ve Marcus’u evlat edindi. Marcus’un adı bun­dan sonra Marcus Aelius Aurelius Verus olarak değiştirildi. Böylece Marcus 17 yaşı­na gelmeden geleceğin ortak imparatoru olarak seçildi, ama 40 yaşına değin tahta çıkamadı. Çalışkan, zeki ve ağırbaşlı olan Marcus Yunanca ve Latince geleneksel eğitim ve retorik sanatıyla yetinmek isteme­diği için stoacı filozof Epiktetos’un Diatri­bai’sine (Ders Notları) dört elle sarıldı. Bundan sonra felsefe, Marcus’un başlıca ilgi konusu oldu.

Marcus 140, 145 ve 161’de konsül seçildi. 145’te imparatorun kızı ve kuzeni Annia Galeria Faustina’yla evlendi. 147’de impara­torun başlıca resmi yetkileri olan imperium ile tribunicia potestas Marcus’a verildi. 7 Mart 161’de Marcus Aurelius’la üvey kar­deşi Lucius Verus’un ortak konsüllükleri (Marcus’un üçüncü, kardeşinin ikinci kon­süllüğü) sırasında Antoninus Pius öldü. Başlıca imparatorluk yetkilerini elinde bulunduran Marcus, Caesar Marcus Aurelius Antoninus Augusus adıyla imparator oldu ve üvey kardeşini Caesar Lucıus Aurelius Verus Augustus adıyla ortak imparator ilan etti. Böylece Roma imparatorluğu tanhın­de ilk kez yetki ve statüleri anayasaya göre eşit olan iki imparator tahta çıkmış oluyor­du. Ama Lucius Verus’a kıyasla Marcus yönetimde daha üstündü.

Marcus’un ilgi alanlarından biri de hukuk­tu. Onun döneminde yeni yasalar ve yargı kararlarıyla medeni hukukta değişiklikler yapıldı. Ama Antoninus Pius ile Marcus’un dönemi bir yönüyle de hukukun toplumla ilişkisinde bir gerilemeyi simgeliyordu. An­toninus Pius döneminde ceza hukukunda honestiores (yukarı sınıf) ile humiliores (aşağı sınıf) arasındaki ayrım keskinleşmeye başladı, humiliores’e daha ağır cezaların getirildiği iki ayrın ölçüt uygulamaya kondu.

Fransız Devrimi sırasında,amatör müzikçi tarafından bir gecede bestelenmiş, Fransız ulusal marşı

 

Marcus, Hıristiyanlardan hoşlanmamakla birlikte, onlara sistemli bir baskı da uygula­mamıştır. Hıristiyanların Traianus ve Had­rianus dönemindeki hukuksal konumunda bir değişiklik olmadı. Hıristiyanlık başlı başına ceza gerektiren bir suç sayılıyor, ama Hıristiyarıları ortaya çıkarmak için özel olarak kovuşturma yapılmıyordu. Marcus döneminde eskisine göre çok daha fazla Hıristiyan kanı aktığı söylense de Marcus herhangi bir kıyım başlatmış değildir.

Marcus ile Verus 167 ya da 168’de Tuna boylarındaki ayaklanmaları bastırmak için sefere çıktılar. Bundan yararlanan  Germen kavimleri büyük bir güçle İtalya’ya saldıra­rak Adriya Denizinde bir kavşak noktası olan Aquileia’yı kuşattılar. Bu olağanüstü durum karşısında imparatorluğun askeri ve mali gücünün yetersizliği açıkça kendini gösterdi. Boşalan birliklerin doldurulması için aşırı önlemler alındı, para sağlamak amacıyla imparatorluğun  mülkleri satıldı. Marcus ile Verus, Germenler, başarıyla geri püskürttüler ama 169’da Verus ansızın öl­dü. Marcus, Tuna sınırında ayaklanmaları bastırmak için üç yıl daha savaşmak zorun­da kaldı. Bundan sonra üç yıl süren Bohem­ya seferiyle de Tuna’nın karşı kıyısındaki kabilelerle bir süre için barış sağlandı.

Marcus, 177’de 16 yaşındaki oğlu Commo­dus’u ortak imparator ilan etti. Birlikte yeniden Tuna’da sefere çıktılar. Marcus, savunma yerine saldırıya geçmeye ve yayıl­macı bir politikayla Roma’nın kuzey sınırla­rını yeniden çizmeye kararlıydı. Bu kararlı­lığı başarıyla sonuçlanacak gibi gözükürken 180’de karargahında öldü.

Ta eis Eauton, Marcus’un günü gününe kaleme aldığı siyasal düşüncelerinden olu­şur. Bunlar belli bir düzen taşımayan  yer yer nükteli notlar halindedir. Bitmez tüken­mez sorumlulukları karşısında kendini ra­hatlatmak amacıyla yazılmış gibidir. Marcus sürekli olarak kendisine ulaşılınaz hedefler koyuyor, fiziksel dünyanın olduğu kadar  genel olarak insanın, özel olarak da kendisinin önemsizliği, kabalığı ve gelip geçiciliği üzerinde düşünüyordu. Bu dünya karşısında ilgisiz; ama bir başka dünyanın da varlığına inanmayan biri olarak hiçbir karşılık, hatta kalıcı bir ün bile beklemeksizin kendini göreve adamıştı.

Ta eis Eauton, birçok kuşak tarafından bütün zamanların en büyük yapıtlarından biri sayılmıştır. Oysa yapıttaki görüşler Marcus’a ait olmakla birlikte özgün değildi. Stoacılığın Epiktetos’tan kaynaklanan ahlaki ilkelerine dayanıyordu. Buna gore evren bir zihnin yönettiği bir birlikti ve insan ruhu bu zihnin bir parçasıydı. Mar­cus’un bazı düşünceleri, belki de anlayış eksikliği nedeniyle stoacı felsefeden ayrılarak o sırada Epikurosçuluk dışında tüm pagan felsefelerin yöneldiği Yeni-Platoncu­luğa yaklaştı

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous Article

Siegfried Marcus

Next Article

Herbert Marcuse

Related Posts