Zaharya

Zaharya Efendi Mir Cemil, Türk klasik müziğinin besteciydi. Klasik Türk müziğinde Rum asıllı Osmanlı bestecilerin en büyüğü (d. 17. yy’ın ikinci yarısı, İstanbul ö. 18. yy’ın ilk yarısı, İstanbul).

Yaşamı üzerine ayrıntılı bilgi yoktur. Fener’deki Ortodoks Patrikhanesi’nde başhanendelik yaptığı, ustaca tambur çaldığı, kürk ticaretiyle uğraştığı, yaşamının sonuna doğru Müslüman olarak Cemil adını aldığı söylenir. Bazı yapıtları, bazı güfte mecmualarında Zaharya, bazılarında da Mir Cemil adına kaydedilmiştir. Çeşitli mecmualarda, yüzü aşkın yapıtının güftesi vardır. Bunlardan 19’unun bestesi günümüze ulaşmıştır; 12’si murabba beste, 5’i ağırsemal, biri yürüksemai, biri de sazsemaisi formundadır. Koyu bir mistik üslubun egemen olduğu bu yapıtlar, Osmanlı müzik tarihindeki Klasik dönemin en önemli örnekleri arasında yer alır. En ünlü yapıtları arasında “Çeşm-i mey-günün ki bezm-i meyde canân döndürür” (segâh beste), “Düşmesin miskin gönüller, zülf-i anber-büsuna” (hicaz beste), “Reng-i mevc-i âb-ı zümrütten boyanmış câmesi” (rast beste), “Tâlatin devr-i kamerde mihr-i âlem-tâb eder” (hüseyni ağırsemai) ve “Terkeyledi gerçi beni ol mâh-i cemalin” (hicaz yürüksemâi) sayılabilir.

Dünyadaki bilinen en büyük ansiklopedi

 

Zaharya Efendi Mir Cemil

Kaynaklarda yaşadığı dönemle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Nûri Şeyda Bey, İkdam gazetesinde yazdığı bir makalede (7 Rebîülevvel 1316 / 26 Temmuz 1898) Zaharya’nın (Zacharias), III. Ahmed döneminde (1703-1730) Fener Rum Ortodoks Patrikhânesi Kilisesi’nde ilâhi okuyan bir rahip ve iyi bir tambur icrâcısı olduğunu söyler, ardından Mîr Cemil ve Kürkçü lakaplarını alışının sebeplerini araştırır. Suphi Ezgi, bazı el yazması güfte mecmualarındaki kayıtlara dayanarak onun Itrî’den (ö. 1711) sonraki dönemde yaşadığını ve kürkçülükle uğraştığını kaydeder. Ayrıca Georgios Papadopulos, Simvole İstin İstorian Tis Par’imin Eklisiastikis Musikis adlı eserinde Zaharya’nın III. Selim dönemi (1789-1807) bestekârları arasında yer aldığını, aynı zamanda Fener Rum Ortodoks Patrikhânesi Kilisesi başmugannîsi Daniel Protopsaltis’in yakın arkadaşı olduğunu, dolayısıyla hayatının bu tarihlerden hareketle araştırılması gerektiğini yazar. Hazîne-i Hâssa Dairesi Sırkâtibi Salâhî Efendi Vekāyi‘nâme’sinde, 4 Şevval 1150 (25 Ocak 1738) tarihinde Topkapı Sarayı’nda icra edilen bir fasılda kendi eserlerinin de okunduğunu ve Zaharya’nın padişah tarafından ödüllendirildiğini kaydeder. Rauf Yektâ Bey ise Zaharya hakkında şunları söyler: “Eski üstatlarımızın rivayetine göre Zaharya, ekseri vaktini yaşadığı asrın mûsiki konservatuvarları hükmünde olan mevlevîhânelerde, tekkelerde geçirir. Bu mûsiki menbalarına senelerce devamı sayesinde âyin, ilâhi, durak, na‘t, ezan okur ve sabah essalâtı verirmiş. Hatta Fener’de oturduğu mahalleye yakın olan mescidin minaresinde ara sıra ezan okuduğu ve gayet muhrik sesiyle sabah essalâtı verdiği meşhurdur.” Ardından onun eserlerinin, kendisinden önceki bestekârlar tarafından tesis edilen halis klasik Türk üslûbunun ince bir zevkle işlenmiş örneklerinden ibaret olduğunu ifade eder. Ayrıca Zaharya hakkında, ileri yaşlarında Müslümanlığı kabul etmiş olabileceği yönünde kaynağı ve kesinliği belli olmayan bir varsayım da söz konusudur. Başta Suphi Ezgi ve Yılmaz Öztuna olmak üzere sonradan yazılmış metinlerde Zaharya’nın 1740 yılı civarında öldüğü belirtilmektedir.

Kiryakos Filoksenis Musika Leksion adlı eserinde, Zaharya’nın XVIII. yüzyılın sonlarına doğru eski büyük bestekârların eserlerini içeren Efterpi adlı bir kitap hazırladığını, ancak yayımlayamadan öldüğünü yazar (bu eser daha sonra Teodor Fokaefs ve Stavraki Bizantios tarafından İstanbul’da neşredilmiştir [1830]). Aynı zamanda iyi bir nazariyatçı olan Zaharya’nın bestelediği eserlerin çoğu unutulmuş olup günümüze ulaşabilen az sayıdaki bestesi klasik repertuvarın önde gelen eserlerindendir. Başta ağır çenber usulünde “Düşmesin miskin gönüller zülf-i anberbûlara” mısraıyla başlayan hümâyun bestesi olmak üzere, berefşan usulünde “Şebnem gibi saçılsın hûn-i eşk-i pür-revânım” mısraıyla başlayan hüseynî, ağır çenber usulünde “Leyle-i zülfün dil-i şeydâ olur dîvânesi” mısraıyla başlayan isfahan, aynı usulde “Çeşm-i meygûnun ki bezm-i meyde cânan döndürür” mısraıyla başlayan segâh besteleri, hüseynî makamında, “Tal‘atın devr-i kamerde mihr-i âlem tâb eder” mısraıyla başlayan ağır semâisi ve uzzâl makamında, “Terk eyledi gerçi beni ol mâh cemâlim” mısraıyla başlayan nakış yürük semâisi günümüzde de icra edilmektedir.

 

Total
0
Shares
1 comment
  1. Visitor Rating: 8.9/10
    Bu ismi daha önce duydunuz mu?: 8.5
    Eserlerini beğendiniz mi?: 10
    Bu isimden etkilendiniz mi?: 9.1
    İçerik sizi tatmin etti mi?: 8

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous Article

Basil Zaharoff

Next Article

Garbis Zakaryan

Related Posts