Émile François Zola, Fransız yazar. Değişik edebi türlerde eserler veren Emile Zola, dünya edebiyatının en ünlü yazarları arasında yer almaktadır. (Edouard-Charles-Antoi- ne) (d. 2 Nisan 1840, Paris – ö. 28 Eylül 1902, Paris, Fransa) Eserlerinde Fransız toplumunun sorunlarını ayrıntılı şekilde dile getirmiş ve 1880’de edebiyata yeni giren natüralizm akımına öncülük etmiştir.
Rougon ve Macguart ailelerinin beş kuşak boyunca yaşamını anlatan 20 kitaplık Les Rougon-Macguart: Histoire naturelle et sociale d’une famille sous le Second Empire (Rougon-Macguart’lar: İkinci İmparatorluk Döneminde Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tarihi) dizisiyle tanınır. Dizinin en ünlü romanları, bir fahişenin yaşamını konu alan Nana (1880; Nana, 1942, 1984) ile madencilerin yaşam koşullarını anlatan Germinal’dir (1885;Jerminal, 1941/Tohum Yeşerince, 1980/Germinal, 1984, 1992). Zola, romanlarının yanı sıra Alfred Dreyfus’ü savunan ünlü denemesi “Paccuse”le de (Itham Ediyorum) ünlüdür
Gençlik yılları; Babası Italyan, annesi Fransızdı. Mühendislik yapan babası bir kanal projesi alınca 1842’de ailece Paris’ten Aix-en-Provence’a taşındılar. Ama babasının beş yıl sonra ansızın ölümü aileyi zor duruma düşürdü. Annesi kanal projesindeki haklarını aramak için 1857’de Paris’e dönünce Zola da onun yanına giderek Saint-Louis Lisesi’ni bitirdi, ama 1859’da girdiği bakalorya sınavını veremedi. Sonraki iki yılını iş aramakla geçirdi. Pantolonunu rehin verdiği için bütün günü yorgana sarılıp yatakta geçirdiği ya da karnını yakaladığı serçelerle doyurduğuna ilişkin söylentiler abartılı olmakla birlikte, bu iki yıl Zola için gerçekten zordu. Ne var ki, romanlarında kullanacağı birçok değerli bilgiyi de gene bu dönemde edindi; kendi başından geçenler sayesinde yoksulların nasıl bir yaşam sürdüğünü öğrendi. Sonunda bir deniz nakliyat şirketine girdi, ama bu kez işten nefret etti. 1862’de Louis-Chris- tophe-François Hachette’in yayınevinin satış bölümünde çalışmaya başladı.
19. yüzyılın en büyük bestecilerinden sayılan Osmanlı müzikçi
Öteki birçok romancı gibi Zola da edebiyata şiir yazarak başladı. İnsanlığın ve aşkın evrimi üzerine, romanlarının habercisi sayılabilecek iki epik şiir yazdı. İkincisini Hachette’e gösterdi, ama Hachette öykülerin şiirden daha çok tutulduğunu söyleyerek yapıtı basmayı reddetti. Zola, onun öğüdünü tutarak 1864’te öykü kitabı Confes â Ninon’u (Ninon’a Öyküler) yayımladı. Bunu 1865’te kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı, çirkinliklerin açıkça anlatıldığı La Confession de Claude (Claude’un İtirafları) izledi. Yapıt polisin dikkatini çekince, söylentiye göre Hachette Zola’dan edebiyatı bırakmasını ya da işinden ayrılmasını istedi. Bunun üzerine Zola 1866’da Hachette’in yayınevinden ayrılarak serbest gazetecilikle geçinmeye başladı.
Romancı olarak başarısı; 1867’de, bilimsel kuramlarına ilk kez yer verdiği, dehşet öğeleriyle dolu romanı Thöröse Raguin’i (Terez Raken, 1890, 1943/ Th&röse Raguin, 1962, 1992) yayımladı. Bunu 1868’de bir başka bilimsel roman denemesi Madeleine Förat izledi. Zola 1870’te Gabrielle-El&onore- Alexandrine Meley ile evlendi. İki kadına (annesi ve karısı) bakmak zorunda olduğu için Fransız-Alman Savaşı’nda askerlikten muaf tutuldu. Savaş yıllarını Paris’in dışında geçirdi ve 1870’te Rougon-Macguart dizisinin ilk iki romanını bitirdi. Yazmaya başlamadan önce bütün diziyi tasarladığını söylemişse de gerçekte 10 romanlık bir dizi tasarlamış, yazmaya başlayınca bu sayı 20’ye yükselmişti.
Dizinin ilk kitabı La Fortune des Rougon (Rougon’ların Yükselişi, 1946) 1871’de yayımlandı. Bunu beş yıl içinde beş kitap daha izledi. Ama satışları iyi olmakla birlikte bu altı roman fazla yankı uyandırmadı. 1877’de yayımlanan, alkolizmle ilgili L”Assommoir ise (Assommoir, 1942/Sen Bir Melektin, 1959/Meyhane, 1967, 1989) Zola’yı kitapları en çok satan yazarlar arasına soktu ve Fransa’nın en ünlü yazarı yaptı Sonraki romanlarından bazılarının Satışı Assommoir’ı da aştı. Kalan 13 romanı yazmak, Zola’nın 16 yılını aldı. Bunları Les Trois Villes (Uç Kent) ve Les Ouatre Evangiles (Dört İncil) adlı iki kısa roman dizisi izledi.
Zola bir yazar olarak, birçok bakımdan çağının tipik bir temsilcisiydi. Bilime olan kesin inancı ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da yaygın olan bilimsel belirlenimciliği benimsemesi bunu açıkça gösterir. Ona göre, doğalcılık Fransız yaşamının zaten doğasında vardı. 18. yüzyıl yazar ve filozofu Diderot’yla 16. yüzyıl deneme yazarı Montaigne de bu akımın öncüleri sayılırdı. Zola ayrıca, çağdaşı Fransız düşünür Hippolyte Taine’in çevre ve kalıtımla ilgili görüşleriyle kalıtım üzerine bir incelemesi bulunan Prosper Lucas adlı unutulmuş bir bilim adamından da etkilenmişti. (Rowgon-Macguart dizisindeki Dr. Pascal Rougon karakteri için Lucas’ı örnek aldığı sanılır.) Yönteminin ise büyük ölçüde 19. yüzyıl Fransız fizyoloji bilgini Claude Bernard’ın ntroduction â la mâdicine exp&rimentale (1865; Tıbta Tecrübe Usulünün Tetkikine Giriş, 1934) adlı yapıtına dayandığını iddia ediyordu. Le Roman expörimentale (1880; Deneysel Roman) adlı denemesinde, romancının kendi yarattığı kahramanlara laboratuvar ve klinik testlerine benzer testler uygulayarak mutsuzluğun ve suçun kaynağında yatan kişilik bozuklukları ve kötü huylar üzerine değerli pratik bilgiler elde edebileceğini savunuyordu. Ona göre, insan doğası tümüyle kalıtım tarafından belirlendiği için karakter bozuklukları tıbbın ve eğitimin ortak çabasıyla ortadan kaldırılabilir, böylece insan doğası kusursuzlaştırılabilirdi.
İki ailenin (haşin Rougon’larla zayıf Macguart’lar) tarihi etrafında gelişen Rougon-Macguart dizisi bir bakıma, Louis-Napo- lon darbesinden (2 Aralık 1851) Sedan Çarpışması’ndaki (1 Eylül 1870) yenilgiye değin uzanan dönemde Fransa’daki yaşamın belgesel bir öyküsüdür. Ama Zola’nın esas amacı, İkinci İmparatorluk dönemini insanlığın evrimindeki bir aşamanın simgesi olarak kullanmak, yedi büyük günaha yenik düşmüş bir insanlığın portresini çizmektir. Çünkü dizi, Hıristiyanlığın temel öğretilerini doğalcı terimlere uyarlayan ayrıntılı bir simgeler sistemine dayanır. Rougon-Mac- guart, Les Trois Villee ve Les Ouatre Evangiles dizileri, insanlık tarihinin üç ayrı dönemini (geçmiş, bugün ve gelecek) temsil eder. Bunlardan, yarım bıraktığı sonuncusu gelecekle ilgilidir. Ne var ki, Zola bilimin yararlarını anlatmaya çalıştığı bu dizide eski esinini yitirmiştir.
Tartışmacı kimliği; Zola yaşamı boyunca birçok tartışmada taraf oldu. Kamuoyunun düşmanca davrandığı genç izlenimci ressamların tutkulu bir hayranı ve savunucusuydu. Ressam Edouard Manet’yi konu alan biyografik ve eleştirel incelemesinde (1867) kamuoyunun izlenimcilere olan tepkisini yumuşatmak amacıyla, çağdaş ressamı “başkaları tezgâhlarının gerisinde biber satarken, atölyesinde sakin sakin resimler yapan bir burjuva’ya benzetmişti.
Zola edebiyat dünyasında da birçok tartışmaya taraf ve konu oldu. Gençliğinde doğalcılık kuramını tanıtmak için edebiyat dergilerinde yazdı. Ama yapıtları tutucu çevrelerce hep müstehcenlikle suçlandı. En karamsar ve açık sözlü romanlarından La Terre’in (1887; Toprak, 1946, 1992) yayımlanması üzerine genç kuşaktan beş yazarın Le Figaro gazetesinde sert eleştirilerine hedef oldu. 1888’de kendisinden 30 yaş küçük Jeanna Rozerot ile ilişki kurunca tartışmalar yeni bir boyut kazandı. Jeanna’dan 1889’da bir kızı, 1891’de bir oğlu oldu.
Zola’nın girdiği tartışmalar içinde en ünlüsü Dreyfus Olayı’yla ilgiliydi. Fransız ordusu subaylarından Yahudi asıllı Alfred Dreyfus 1894’te vatana ihanetle yargılanmış ve suçlu bulunarak ömür boyu hapse mahküm olmuştu. Bu olay, 12 yıl süren ve dönemin toplumsal-siyasal tarihinde derin iz bırakan bir tartışmaya yol açtı. Dreyfus’ün suçsuzluğuna inanan Zola 13 Ocak 1898’de Aurore gazetesinde Fransız genelkurmayını suçlayan ve “İaccuse” sözleriyle başlayan bir açık mektup yayımladı. Orduyu küçük düşürmekle yargılandı ve suçlu bulununca temyiz mahkemesinin kararını beklemeden İngiltere’ye kaçtı. On bir ay kaldığı İngilterede Les Owatre Evangiles dizisinin bir parçasını oluşturan Föconditö’yi (1899; Döl Bereketi, 1945, 1992) yazdı. Dreyfus Davasi’na yeniden bakılacağı ve olasılıkla ilk kararın bozulacağını duyunca Fransa’ya döndü.
Zola ve karısı 28 Eylül 1902’de Paris’teki evlerinde bacadaki bir tıkanıklık yüzünden uykuda karbonmonoksit gazından zehirlendiler. Yardım geldiğinde Zola ölmüştü, karısı ise birkaç gün sonra iyileşti. Zola’nın cenazesi devlet töreniyle kaldırılarak Panthâon’a gömüldü. Kamuoyunda müstehcen yapıtların yazarı olarak tanındığı için 19 kez aday olmasına karşın Academie Française’e üye seçilememişti.
İkinci Imparatorluk’a duyduğu açık düşmanlık nedeniyle Zola eleştirmenlerce sol-eğilimli bir yazar olarak nitelendirilmiştir. Günümüzde de Zola’yı siyasal anlamda devrimci bir romancı sayan yazarlar vardır. Buna karşılık, Zola’nın ılımlı sosyalist olarak nitelendirilebilecek siyasal düşüncelerinin gereğinden çok önemsendiğini, yapıtlarının simgesel ve mitolojik içeriğine ise gereken önemin verilmediğini ileri sürenler de olmuştur.
Bilimsel belirlenimcilik felsefesi bir yazar için ilk bakışta verimli bir esin kaynağı olamaz gibi görünse de, Zola’nın her şeyin bilimsel olarak belirlendiğine ve insanin sağlam bir dünyada geleceğe umutla bakarak yaşayacağına duyduğu inancın yazdıklarındaki payı büyüktür. Gene de en güçlü esin kaynağının tek başına bilim olduğu söylenemez. Zola’nın “kara şiir” olarak adlandırılan tarzı, 18. yüzyıl Aydınlanmacılığıyla 19. yüzyıl başı romantizmini kaynaştıran bir felsefenin ürünüdür. Yapıtlarını Avrupa romanının en önemli örnekleri arasına koyan da bu Şiirsel bakıştır. Bu romanlar gücünü yalnızca kof bir imparâtorluğa değil, çökmekte olan bir dünyaya da ayna tutabilmiş olmalarından alır.
Diğer Eserleri; La Curde (1872; Tazı Payı, 1947 Aşk Bitmesin, 1970/Oyun Bitti, 1976), La Conguğte de Plassans (1874; Plassans Pa- pazı, 1944). La Faute de Vabbö Mowret (1875; Rahip Mouret’nin Günahı, 1943), Une Page d’amour (1878: Bir Aşk Sayfası, 1944. 1992/Bir Aşk Hikâyesi, 1968. 1990). Az bonheur des dames (1883; Kadınların Saadeti, 1971/Aşkların En Güzeli, 1971). La Joie de vivre (1884. Yaşama Zevki, 1945/Birleşen Ruhlar, 1972). L’Ocuvre (1886; Eser, 1945). Le Röve (1888; Hülya, 1945/Rüya, 1974), La Böte humaine (1890; Beşerdeki Ifrit, 1944/Hayvanlaşan İnsan, 1969), L’Argent (1891; Para, 1947). La Döbâcle (1892; Çöküş), Le Döcteur Pascal (1893; Doktor Pascal, 1943). Travail (1901; Emek, 1946, 1992), Verit& (ös. 1903: Hakikat, 1929/ Gerçek, 1965. 1989).
Visitor Rating: 5 Stars
Visitor Rating: 9.8/10
Bu ismi daha önce duydunuz mu?: 10
Yayınlarını okudunuz mu?: 10
Yayınlarını beğendiniz mi?: 9.5
Bu isimden etkilendiniz mi?: 9.5
İçerik sizi tatmin etti mi?: 10
Visitor Rating: 7/10
Bu ismi daha önce duydunuz mu?: 6.9
Yayınlarını okudunuz mu?: 6.7
Yayınlarını beğendiniz mi?: 7.8
İçerik sizi tatmin etti mi?: 6.1
Bu isimden etkilendiniz mi?: 7.5