Lucas van Leyden veya Lucas Jacobsz olarak da bilinen, Rönesans resminin Kuzey’deki temsilcilerinden ve çağının en ünlü oymabaskı ustalarından biri (d. 1489/94, Leiden -ö. 1533, Leiden, Felemenk).
Babası Huygh Jacobszoon’un yanında yetiştikten sonra Leidenli ressam Cornelis Engelbrechtsen’in atölyesinde çalışmıştır.
Bugün ressamdan çok, baskı ustası olarak tanınır. Sanatında çok erken gelişti. “Muhammed ve Keşiş Sergius” (1508) gibi ilk baskıları bile kompozisyon yönünden net ve dolaysız, teknik yönden üstündür. “Susannah ve İhtiyarlar” (1508) ve ünlü dizisi Bitmeyen Çile’deki (1510) resimler, mekanın aslına uygun olarak özenle betimlenmesi ve zarif manzara düzenlemeleriyle dikkati çeker. 1510’da Albrecht Dürer’in etkisiyle gerçekleştirdiği “Sütçü Kız” ve “İşte insan” adlı oymabaskılar başyapıtlarından sayılır. İkincisine Rembrandt da hayran kalmıştır. Her ikisinde de görülen güçlü çizgiler ve hacimlendirme, sade, ama etkileyici kompozisyonla uyum içindedir. Ama “Müneccim Kralların Tapınması” (y. 1512) gibi biçimsiz figürlerinde ve arka planda mimari betimlemelerle dolu baskılarında Lucas’ın eski anlatım gücünü yitirmeye başladığı görülür. Bu durum, “Mecdelli Meryem’in Dansı”nı yaptığı 1519 dolaylarına değin sürdü. Bu yapıtta Lucas gene çok sayıda figür kullanmış, ama küçük gruplamalarla sakin ve açık bir kompozisyon oluşturmuştu.
“Ertuğrul’un Galata’dan Uğurlanması” adlı resimle ünlenen, ünlü İtalyan Oryantalist ressam
Lucas 1521’de Anvers’de Dürer’le tanıştı ve aynı yıl yaptığı “Çile” dizisinde görüldüğü gibi, gene onun etkisi altına girdi. Lucas’ın bu tarihten sonra birkaç tane aside yedirme baskı yapmış olması, bu tekniği Dürer’den öğrendiği izlenimini uyandırır. Ama demir yerine bakır levha kullanmayı onun geliştirdiği sanılmaktadır. Bakırın yumuşak olması, aynı levha üstünde hem aside yedirme, hem de çizgi oyma işlemlerinin uygulanmasına olanak tanıyordu. İmparator Maximilian’ın ünlü portresi (1521) Lucas’ın bu tekniği kullandığı ilk örneklerden biridir. Lucas ayrıca; baskıda hava perspektifini de ilk kullananlardan biriydi. Jan Mabuse’den (Gossaert) etkilenerek gerçekleştirdiği “Sepette Asılı Şair Vergilius” (1521) gibi oymabaskılarında zorlama bir anıtsallık vardır. Çoğunlukla İtalyan oymabaskı ustası Marcantonio Raimondi’ nin etkisini yansıtan bu tip geç dönem baskıları, genellikle onun en başarısız yapıtları sayılır.
Tabloları ise her zaman aynı düzeyde olmadığı gibi, içlerinden pek azı iyi baskılannın gücüne ulaşmıştır. İlk resimlerinin en ünlüsü kuşkusuz “Kendi Portresi”dir (y. 1508, Dük Anton Ulrich Müzesi, Braunschweig, Almanya). Olağanüstü nesnel bir bakış açısının ürünü olan bu resim, parlak kırmızı-turuncu arka planıyla tuhaf bir etki yaratır. Resimdeki gevşek, akıcı teknik, o dönem için alışılmamış bir uygulamaydı. “Satranç Oynayanlar” (y. 1508, Dahlem Müzesi, Berlin) gibi erken dönem yapıtları, Lucas’ın kompozisyon bütünlüğünü bozsa bile, öyküsel resme ve tiplemeye ağırlık verdiğini ortaya koymaktadır. Ama Lucas “Kayayı Yaran Musa” (1527, Boston Güzel Sanatlar Müzesi), “Altın Buzağıya Tapınma” (Devlet Müzesi, Amsterdam) ve başyapıtlarından olan “Son Yargı”da (Belediye Müzesi, Leiden) bu sorunun üstesinden geldi. Bu yapıtlarda figürleri belirgin, net bir ritim içinde dizerek ve mekanı doğru bir biçimde düzenleyerek kompozisyonda bütünlüğü sağladığı görülür.