Martialis, Roma İmparatorluğu’ nun başlangıç yıllarında insanların zayıflıklarını işleyen epigramlarıyla tanınmış şair (d. 1 Mart 38-41, Bilbilis, İspanya – ö. y. 103)
Roma’nın İspanya’daki kolonisi Bilbilis’te doğdu. Kelt ve Iber soyundan gelmekle övünmesine karşın, orta halli bir ailenin oğlu olan özgür bir Roma vatandaşıydı. Bir dilbilgisi ve retorik hocasından geleneksel edebiyat eğitimi aldı. Yirmi yaşlarında Roma’ya giderek, kendisi gibi İspanyol kökenli olan Seneca ailesinin korumasına girdi. Seneca’nın intihar ettiği 65 yılından Colosseum’un (Flavius Amfitiyatrosu) açılış töreni dolayısıyla ince bir şiir kitabı yayımladığı 80’e değin ne yaptığı tam olarak bilinmemektedir. Bu dönemde hukukla ilgilenmiş olabilir; bu alanda başarılı olduğu ya da uzun süre çalıştığı sanılmaktadır.
Büyµk olasılıkla Titus ve Domitianus dönemlerinde bazı ayrıcalıklar kazandı. Askeri yöneticiliğe getirildi ve altı ay sonra bu görevden ayrıldığı halde eques (şövalye) sınıfına tanınan ayrıcalıklardan yaşamı boyunca yararlandı. Her sabah korumasında olduğu kişilerden harçlık alıyor, şiirlerinde kendilerinden iyi söz etmesini isteyen ya da kötülenmekten korkan zengin Romalılar harçlığın yanı sıra armağanlar veriyorlar, onu ağırlıyorlardı.
İlk kitabı Liber spectaculorum (80; Seyirlikler Kitabı) İmparator Titus’u aşırı öven ve pek nitelikli olmayan 30 şiir içeriyordu. Martialis 84 ya da 85’te düzeyi gene pek yüksek olmayan iki kitap daha yazdı. Yunanca Xenia ve Apophoreta başlıklarını taşıyan bu kitaplar, hemen hemen tümüyle, Saturnalia’da (Satürn Şenliği) konuklara verilen armağanları anlatan beyitlerden oluşuyordu. Martialis, ününü borçlu olduğu epigramlannı içeren 12 kitabını ise sonraki 15-16 yıl içinde yazdı. Roma’da 34 yıl yaşadıktan sonra İspanya’ya döndü ve XII numaralı son kitabını orada, büyük olasılıkla 102’de yayımladı. Kısa bir süre sonra, 60 yaşlarında öldü.
Risaletü’n-Nushiye’nin yazarıMartialis gençliğinde Seneca, Piso ve Lucanus gibi döneminin ünlü adlarıyla yakınlık kurmuştu. Ünü arttıkça bu adlara yenileri eklendi; eğitim kuramcısı ve retorik öğretmeni Quintilianus, mektup yazarı Plinius (Genç), yergi ustası luvenalis ile II. Kartaca Savaşı’nı işleyen 17 kitaplık epik şiirleriyle tanınan Silius Italicus bunlar arasındaydı. Tarihçi Tacitus ve şair Valerius Flaccus’u tanıyıp tanımadığı kesin olarak bilinmemektedir. Yunanistan’daki Thebai kentini ele geçirmeye çalışan efsanevi savaşçılar ve Akhilleus üzerine epik şiirleriyle ün salmış yazar Statius’tan hiç söz etmemesi ise şaşırtıcıdır. Ama bunun nedeni, Martialis’in abartılı ve karmaşık mitolojik şiirlerden hoşlanmaması olabilir.
Martialis, şiirlerindeki övgülerde aşırıya kaçmakla eleştirilmiştir. Gerçekten de İmparator Domitianus’a yazdığı övgülerde, şiirin düzeyini düşüren zorlama benzetmeler kullanmış, imparatora “Efendim ve Tanrım” diye hitap etmekten çekinmemiş, zengin ve nüfuzlu kişiler için de benzer dizeler kaleme almıştır. Martialis’e yöneltilen bir başka eleştiri ise, şiirlerinde müstehcen bir anlatım kullanmasıdır. Aslında Martialis kendinden önce Catullus ve Horatius gibi yazarların da işlediği temaları ele almış, eşcinsellik, oral seks ve mastürbasyon gibi konulan insani olgulara duyduğu yakınlığı yansıtan incelikli ve nükteli bir dille, edebi bir ustalıkla, yaratıcılık düzeyi yüksek zengin bir üslupla dile getirebilmiştir.
Martialis, Yunan ve Roma edebiyat geleneğine bağlı kalmasına ve Roma’nın Altın Çağ şairlerini çok iyi bilmesine karşın, şiirlerinde daha çok yaşamın basit zevklerini ele almış, yemek, içmek, dostlarla sohbet etmek gibi temalara ağırlık vermiş, okurlarına mutluluk ve huzura giden yolu anlatmaya çalışmıştır. Günümüzde epigram türünün yaratıcısı kabul edilen Martialis, yüzyıllar boyunca birçok ünlü şair tarafından örnek alınmış ve birçok dile çevrilmiştir. Martialıs’ın şiirlerınden bazıları Türkçede Seçme Şiirler (1975) adıyla yayımlanmıştır.
(II,17)
Subura’nın başında bir berber kadın oturur,
hani kanlı işkence araçları asılıdır,
birçok da eskici var, çömlekçilerin karşısı.
Gelgelelim, Ammianus, tıraş etmez ki bu berber,
yok tıraş etmez, hayır. Ne mi yapar? Ha, yontar ayol!
Latinceden Çev. Türkân Uzel
Vergilius (Georgica, 461-63)
Ne çıkar mağrur konağın kapıları,
kusmazsa sabah selamına gelen insanları,
odalardan dalga dalga?
Horatius da şöyle anlatıyor (Iamb II,I-8)
Mutludur o kişi, uzak her gaileden,
ilk soyu gibi ölümsüzlerin,
sürer ata toprağını öküzleriyle,
başı dertsiz, tasasız faizden!
Asker olup boru sesinden ürkmez,
dehşet duymaz kudurmuş denizden,
kaçar Forumdan ve nüfuzlu kişilerin
insana hor bakan konağından!
Liber spectaculorum (Gösteri kitabı)
(XVIII)
Bakıcısının elini yalamağa alışmış korkutmadan,
Hyrcania dağlarının ünü, şanlı bir kaplan,
kudurmuş, dişleriyle parçaladı vahşi aslanı, azgın!
Görülmemiş şey, hiçbir çağın bilmediği olay!
Uçsuz bucaksız ormanda yaşarken cüret etmezdi buna,
şahlanıverdi vahşeti, girince aramıza!
(XXV)
Gözü pek Leander tatlı zevklere koşarken
kabaran suların altında ezilmiş, yorgun,
şöyle demiş üstüne çullanan dalgalara:
“Giderken bağışlayın beni, dönerken boğun!”
Dün sende Mancinus, altmış davetliydik,
önümüze gele gele bir domuz geldi.
Ne asmada bırakılmış taze üzümler,
ne ballı pasta gibi elma tatlısı,
ne katır tırnağında asılmış armut,
ne geçici gül gibi Afriaka narı!
Ne Sarsina ovasından gelmiş peynir,
ne Picenum zeytini vardı ortalıkta.
Kupkuru bir domuz! Hem de küçük mü küçük!
Hani silahtan yoksun cücenin bile
öldüreceği kadar mini minnacık!
Buyur eden de bulunmadı üstelik.
Biz Arenada domuz seyreder gibi,
elimiz böğrümüzde, bakakaldık hepimiz.
Bir şey demeden boğazında kalsın domuz!
Buyur etsinler seni ceza olarak,
Charidemus’u parçalayan domuza!
Latinceden Çev. Türkân Uzel