Mazmun

Mazmun

Mazmun, divan ve halk edebiyatlarında bazı kavramların anlatımında kullanılan kalıplaşmış söz (“boy” yerine “servi”, “kaş”_ yerine “yay”, “göz”· yerine “nergis” gibi ).

Mazmun

İslamdan önceki Türk edebiyatında ve eski halk şiiri geleneğinde de zaman zaman kullanılmış, divan edebiyatına te­melde Fars edebiyatından girmiştir. Halk şairleri de bir mazmunlar edebiyatı olan divan edebiyatının kalıplaşmış sözcükleri­m almış, hatta bunları hece ölçüsüyle yaz­dıkları şiirlere sokmuşlardır.

MazmunŞairlerin ka­lıplaşmış birer mecaz olan bu sözcükleri sık sık yinelemeleri sonucunda asıl kav­ramlar bir süre sonra söylenmez olmuştur. Sözgelimi sevgilinin ağzı için “ab-ı hayat”, “lal”, “gül”, “gonca” gibi mazmunlar kul­lanılır. Okuyucu mazmunun ne anlama geldiğini beyitte geçen öbür sözcüklerin yardımıyla bulur. Daha önce hiç söylen­memiş mazmuna “bikr-i mazmun” denir.

Divan Edebiyatında Mazmun

Divan edebiyatımız kimilerine göre klasik edebiyat, kimilerine göre eski edebiyat diye nitelendirilir. Divan Edebiyatımızın konusu geleneğin tespit ettiği değişmez yönleriyle ortaya çıkan aşktır. Aşk işlenmesi zorunlu olan bir konudur. Yani şair ister aşık olsun ister olmasın tanınmak istiyorsa mutlaka bunu işlemesi gerekir. Nasıl ki hayatta içkinin damlasını ağzına koymamış bir kimse, şiirlerinde bahsediyorsa meyhanenin güzelliğini anlatıyorsa. İşte bu, divan geleneğinin getirdiği zorunlu bir durumdur. Şair aşktan yabancı kalmaması ve aşkı kendine mihver yapması, kendini muhakkak aşık pozisyonunda göstermesi divan edebiyatında uyulması gereken bir şarttır.

Divan Edebiyatında eline kalem alan genç, yaşlı, aşkı hiç tatmayanı, kadın-erkek, hükümdar, sadrazam kim olursa olsun aşk konusunu işlemek zorundadır. Aşkta işlenen sevgili ise tek tiptir. Bu sevgili tipi değişmez. Aşk konusunda söylemek istediğimiz; Divan Edebiyatı aşk merkezli kurulmuştur. Öyle ki aşk temi kaldırılacak olsa divanlar boşalır. geriye küçük bölümler kalır diyebiliriz.

Divan Edebiyatı aşk, sevgili( Maşuk), seven ( Aşık) ve rakip arasında gelişen bir hadisedir. Sevgili genelde güzelliğiyle kaprisiyle aşığa hüküm eder durumdadır. Hüküm ve iradeyi elinde tutan sevgili ( maşuk) aşık için daima bir sultan, hükümdar veya sahip sıfatındadır. Aşk ise onun karşısında bir kul, köle veya Geda durumundadır. Konum farkı aynı kalmak şartıyla aşık, aşk derdiyle yatan bir hasta, sevgili ise dermanı kendinde bulunduran bir tabiptir. Veya aşık kendini maşukun zülüm ve kahrına bir kurban, onun öldürücü elinde bir şehit olarak tasavvur eder.

Aşığına eziyet, cefa, naz, kahredici ilgisizlik ve vefasızlık divan şiirindeki sevgilinin değişmez özellikleridir. Aşık ise bunlara isyan etmeden kabullenen her cefayı bir lütuf gibi karşılan, aşkın yüksek bir ruh ve tevekkül terbiyesine ermiş bir aşık imajını verir. Bütün eziyet ve cefalara rağmen sevgiliden vazgeçmez.

Divan edebiyatında, herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan manzum bilmece

 

Gehi visalini anıp gehi firakını nabi.
Ne yardan geçe bildik ne ihtiyar edebildik.

Aşkta en korkulan ise sevgilinin eziyet ve cefadan vazgeçmesidir. Bu onun aşıktan yüz çevirmesi ve artık her şeyin her ümidin bitmesi demektir. Sevgilinin etrafındaki diğer aşıklar ise rakiptir. Rakipler yüzünden aşık, sevgilini karşısında gözden düşeceğinden korkar. Aşkın diğer halleri gibi kıskançlıkta tek taraflıdır.

Kıskanan sadece aşıktır. Sevgilinin aşık’ı kıskanması asla söz konusu değildir. Aşığını mesut etmemek isteyen ondan ayrı kaldığında göz yaşı döken veyahut onunla birlikte sevincini paylaşan bir sevgili tipi Divan Edebiyatında yoktur.

Aşık bütün ıstırap ve şikayetlerine rağmen aşkın terbiye edici tesirinden zevk duyar.

Mazmunlar ve Divan Şiiri Estetiği

Divan şiirinin, bir teşrifat halini almış aşk dairesinden başka, muhtevaca diğer yönleri de şekil dünyası kadar, başlangıcı İran Edebiyatı çıkan geleneğin devamlı tesir ve müdahalesi altında kalmıştır. Bu edebiyatın terbiyesini almış olan şair için geleneğin dışında bir şey tasavvur etmenin, onun tanımadığı, getirmediği başka şeyleri denemenin yollan kapalıdır. Geleneğin hükmü altındaki bu edebiyatta şairden şaire değişen ilham konuları, devirden devire farklılaşan şiir anlayışlan bahis konusu değildir. Ancak asırlar içinde mahallîleşmenin ağır bir yürüyüşle farkına vanlmadan geleneğe ilâve ettiği bazı unsurlardan söz edilebilir.

Gelenek dış âlemde görülen her şeyi, yaşanılan her duygu ve her hayat tecrübesini değil, bunlar arasından yaptığı seçimin getirdiklerini şiire işlenecek konu olarak verir. Şairin bunlan bir tarafa bırakıp kendi başına ferdî olarak başka seçimlerde bulunması düşünülemez. Ona düşen, muhteva ve şekilde hazır bulunmayanı aramaya kalkışmaksızın sadece önüne geleneğin getirdiğini, hüner ve sanatını ortaya koyarak arının peteğini doldurduğu gibi işlemektir. Gelenek, divan edebiyatı asırlarında her yeni yetişen şairi, kendinden önce ne mevcut olmuşsa değiştirmeden onu devam ettirmeye, nesilden nesile devralınanı kabullenmeye mecbur kılmıştır.

Bütün bu çağların anlayış ve itiyatları zemininde geleneğin süre getirdiğinin dışına çıkmak, sanatın dışına çıkmakla eş değerde bir mâna taşır. Şairin bu edebiyatın bünyesinde yer alabilmesi, bir şair olarak kabul görmesi için ilk şart geleneğe mutlak surette uyması, her şair gibi onun da kendisinden istenileni eksiksiz ve kusursuz olarak yerine getirmeye çalışmasıdır. Böyle hareket etmediği takdirde acemi ve ehliyetsiz bir şiir heveslisi sayılması veya bir çöğür şairi muamelesi görmesi kaçınılmazdır. Bu edebiyatın disiplinini kabul ettikten sonra şairden beklenen, kendisine geleneğin tanıdığı imkân ve sınırlar içinde, müesses değer ölçülerine en uygun ve en üst seviyede sanat göstermesidir.

Bir şairin ele alabileceği konular, şiiri­nin dolaşabileceği ilham sahaları gelenek tarafından daha asırlar öncesinden seçilmiş olduktan başka, bunların hangi unsurlarla ve nasıl işleneceği de değişmez estetik prensiplere bağlanmıştır. Geleneğin sınırlı şekilde sunduğu konulardan birini şair. o zamana kadar be­nimsenmiş unsurları bir tarafa bırakarak onlar yokmuşçasına doğrudan doğruya kendi müşahedelerinin, kendi ferdî tesbitlerinin hazırladığı unsurlara dayanarak işlemek serbestlik ve cesaretini kendinde bulamaz.

Kemik zırhla korunmuş başı, iri gözleri olan Triglidae (kırlangıç balıkları) familyasından balık tü­rü.

 

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous Article

Maziyariye

Next Article
mazoşizm

Mazoşizm

Related Posts