Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, Rus gelecekçiliğinin öncülerinden, Sovyet Devrimi’nin önde gelen şairi ve oyun yazarı (d. 19 Temmuz 1893, Bagdadi, Gürcistan, Rus Çarlığı – ö. 14 Nisan 1930, Moskova, SSCB).
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski Hayatı
Bir orman memurunun oğluydu. On beş yaşında Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne girdi. Yasadışı etkinlikleri yüzünden birkaç kez tutuklanarak hapis yattı. İlk şiirlerini 1909’da, cezaevinde konduğu hücrede yazdı. Hapisten çıktıktan sonra Moskova Sanat Okulu’na girdi ve David Burlyuk’un da aralarında bulunduğu gelecekçi şairlere katıldı. Kısa bir süre sonra hareketin sözcüsü durumuna geldi. Gelecekçilerin ünlü bildirgeleri Poşçyoçine obşestvennomuvkusu’yu (1912; Yaygın Beğeniye Bir Şamar) yayımlamalannın ardından, içerik ve biçim açısından cüretli, meydan okuyan bir şiire yöneldi. Tek kişilik manzum oyunu Vladimir Mayakovski 1913’te Petersburg’da sahnelendi.
Mayakovski 1914-16 arasında “Oblako v stanah” (1915; “Pantolonlu Bulut”) ve “Fleytapozvonoçnik” (1916; “Omurga Flüt”) adlı uzun şiirlerini yayımladı. Her iki şiirinde de karşılıksız aşkı ve yaşadığı dünyadan duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiriyordu. Bir yandan da şiir tekniğinde cesur denemelere girişiyor, sokağın dilini kullanarak şiiri “şairanelik”ten arındırmaya çalışıyordu.
Sovyet Devrimi’nin başlaması üzerine büyük bir coşkuyla Bolşeviklerin yanında yer aldı. “Oda revolutsi” (1918; Devrim İçin Od) ve “Levi marş” (1919; Solun Yürüyüşü) adlı şiirleriyle geniş bir okur kitlesine ulaştı. Bir tufanın sonunda Pisler’in (proleterler), Temizler’e (burjuvalar) karşı kazandığı zaferi anlatan Misteriya-buff (Kutsal Güldürü) adlı oyunu da 1921’de sahnelenerek büyük bir başarı kazandı.
İslam ve Osmanlı tarihi uzmanı, Fransız tarihçi ve Türkolog
Ateşli bir Bolşevik olan Mayakovski, devrimden sonra birçok alanda birden çalıştı. 1919-21 arasında Rus Telgraf Örgütü’nde afiş ressamlığı yaptı; hazırladığı afişlere son derece çarpıcı sloganlar yazdı. Bir yandan da devrimi savunan şiirler kaleme alıyor, çocuklar için öğretici kitaplar hazırlıyor, ülkenin hemen her yanında konferanslar veriyordu. 1924’te Lenin’in ölümü üzerine 3 bin dizelik Vladimir İlyiç Lenin (Lenin Destanı, 1970) adlı uzun şiirini yazdı. 1925’ten sonra Avrupa’ya, Meksika ve Küba’ya geziler yaptı; izlenimlerini şiirlerinin yanı sıra, iğneleyici yazılardan oluşan Moye otkrıtiye Ameriki (1926; Amerika’yı Keşfim, 1986) adlı kitabında topladı. Ayrıca film senaryoları yazdı; birkaç filmde de rol aldı. Son yapıtlarından, ilk kez 1929’da sahnelenen oyunu Klop’ta (Tahtakurusu, 1966) SSCB’de Yeni Ekonomi Politikası (NEP) döneminde ortaya çıkan darkafalı insan tipini yerdi. 30 Ocak 1930’da Leningrad’da (bugün Petersburg) sahnelenen Banya’da (Hamam) ise Stalin dönemindeki bürokratların fırsatçılığını ve budalalığını sergiledi.
Mayakovski, şiirlerinde toplumsal içerik ve propagandaya ağırlık vermekle birlikte, kişisel yaşamındaki acıları ve art arda yaşadığı gönül kırıklıklarını da içtenlikle yansıttı. İlk lirik şiirlerinden sonra, özellikle “Lyublyu” (1922; Seviyorum) ve “Pro eto” (1923; “Bunun Hakkında”) adlı şiirlerinde aşka duyduğu özlemi dile getirdi.
Paris’te kaldığı sırada aşık olduğu Tatyana Yakovleva, Mayakovski’nin evlenme isteğini reddetti. Aynı yıllarda Rus Proleter Yazarlar Birliği (RAPP) ve Sovyet yöneticileriyle anlaşmazlığa düştü. Banya adlı oyunu da eleştirilere hedef oldu. 1925’te arkadaşı şair Yesenin’in intiharından çok etkilenmiş, ama ona karşı yaşamı savunmuştu. Buna karşılık benzer bir umutsuzluğun ardından o da kendini tabancayla vurarak öldürdü. İntiharı üzerinde, genç bir tiyatro oyuncusu ile olan karmaşık aşk ilişkisinin etkili olduğu da öne sürülmüştür.
Mayakovski kendi dönemindeki Sovyet edebiyatının en etkin, en enerjik şairlerinden biridir. Siyasal şiirlerinin yanı sıra lirik şiirleri ve yapıtlarındaki biçimsel yeniliklerle de etkili olmuş, yalnızca Sovyet şairlerini değil, özellikle 1930’larda birçok Avrupalı şairi önemli ölçüde etkilemiştir.
İspanya’ya karşı bağımsızlık mücadelesinin simgesi olmuş Kübalı yurtsever, şair ve deneme yazarıVladimir Vladimiroviç Mayakovski Şiirleri
BEN DE ÖYLE
Filo bile sonunda limana döner,
tren soluk soluğa koşar gara doğru,
Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana
-çünkü seviyorum-
budur beni çeken, sürükleyip götüren.
Cimri şövalyesi Puşkin’in, iner
bodrumunu karıştırıp seyretmeye.
Ben de, sevgilim
döner dolaşır gelirim sana.
Taparım,
benim için çarpan o yüreğe.
Sevinçlisinizdir evinize dönerken.
Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken,
kirini pasını vücudunuzun.
Ben de aynı
sevinçle dönerim sana-
evime dönmüyor muyum
sana doğru
koşarken?
Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda.
Hepimiz döneriz en son yuvaya.
Ben de öyle,
bir şey var
beni sana çeken
daha ayrılır ayrılmaz,
birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.
Çeviri : Bertan ONARAN
MARŞIMIZ
İsyanın ayak sesi, alanları döv!
Yukarı, gururlu başlar dizisi!
Biz, ikinci Nuh tufanıyla
Yeniden yıkayacağız dünyanın tüm kentlerini.
Günlerin öküzü hantal,
Yılların kağnısı ağır,
Tanrımız koşudur bizim
Yüreğimizse davul.
Altınımızdan daha yücesi var mı?
Kurşun vızıltısı mı bizi sindirir?
Çınlayan sesimizdir o altın;
Silahımızsa türkülerimizdir.
Yeşilliklerle örtülsün kırlar
Serilsinler günlerin altına
Gökkuşağı koşum olsun
Yılların Küheylanına.
Gök pek sıkkın görünmede nedense,
Onsuz dalgalandıralım türkülerimizi,
Hey büyük Ayı! söyle de
Oraya yaşarken alsınlar bizi!
Mutluluğu iç! Türkünü söyle!
Bahardır akan damarlarımızda
Vursun savaş temposunu yürek
Bakır bir trampet olan bağrımızda.
Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU
PANTOLONLU BULUT’dan (Giriş)
Pelteleşmiş beyninizde
kirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi
hayal kuran düşüncenizi,
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim,
dalga geçeceğim, geberesiye küstah ve zehir dilli.
Tek bir ak saç yok ruhumda,
yaşlılığın çıtkırıldımlığı yok onda!
Dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum – yakışıklı,
yirmi iki yaşında.
Çıtkırıldımlar!
Kemana yatırırsınız aşkı siz.
Kabalar, onu trampete yükler.
Fakat, tersyüz edebilir misiniz, kendinizi benim gibi,
Öyle ki, dudaklar kalsın ortada, salt dudaklar!
Çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı,
kibirli, patiskadan ve melek soylu memur karısı.
Sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla,
bir aşçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını…
İster misiniz
ten kudurtsun beni,
– ve gök gibi, renk değiştirerek ansızın –
ister misiniz
öylesine yumuşayım, sevecen olayım ki öylesine
hani, erkek değil de, pantolonlu bir bulut desinler bu!
İnanmıyorum çiçekli Nice diye bir yerin var olduğuna!
Benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler,
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlar da…