Mansabdar, Hint-Türk İmparatorluğu bürokrasisinde hükümdar adına ülkeyi yöneten devlet görevlisi.
Mansabdarlar hükümdar adına ülkeyi yönetir, ordulara komuta ederlerdi. Çoğu soylu olmakla birlikte, elde ettikleri makam ve mülkler miras yoluyla çocuklarına geçmediği için, feodal bir soylular sınıfı oluşturmadılar. Bu sistemi kuran Ekber (hd 1556-1605), böylelikle Müslüman soylulardan oluşan gevşek yapıdaki bir askeri konfederasyonu, Müslümanlarla Hinduları bir araya getiren çok uluslu bürokratik bir imparatorluk haline dönüştürdü. Mansabdarlar yönettikleri asker sayısına (bu sayı 10 ile 5.000 arasında değişirdi) bağlı olarak 33 rütbeye ayrılırdı. Komutaları altındaki askerlere bakmaları için mansabdarlara maaş ödenirdi. Ekber mansabdarların maaşlarını nakit olarak ödüyordu; daha sonraki hükümdarlar mansabdarlara nakit vermek yerine, belirli bir arazinin gelirini toplama hakkını tanıdılar. Ama hükümdar bu araziyi mansabdarın sağlığında başkasına devredebilir, ölümü üzerine de geri alırdı. Mansabdarlara giderlerini karşılamak için hazineden verilen avanslar, ölüm halinde yüzde 100 oranındaki bir veraset vergisi olarak geri alınırdı.
Mansabdarların askeri görevlerinden başka sivil görevleri de vardı. Bu sistem, hırs ve yetenek sahibi kimselere imparatorluk hizmetinde olanak sağlıyor ve Babürlü yönetiminin çatısını oluşturuyordu. Mansabdarlar ya maaşa bağlanarak, ya sürekli bir görevden ötekine gönderilerek ya da doğrudan hazineye giden gelirlerin toplanmasında değişiklikler yapılarak denetim altında tutulurdu. Böylelikle mansabdarlara özel bir ordu oluşturabilecek yerel ilişkiler kurma ve mali kaynak sağlama olanağı verilmemiş olurdu. Babürlü döneminin büyük bölümünde mansabdarların çoğu yabancı kökenliydi. Örneğin Ekber’in hükümdarlığının sonlarına doğru, mansabdarların yüzde 70’ini yabancı kökenliler oluşturuyordu. Geri kalan yüzde 30 ise hemen hemen yarı yarıya Müslümanlar ve Racputlardan oluşan Hindulardı.
Osmanlı saray ve konaklarında haremle selamlık daireleri arasındaki bölüm